8.2.13

Destûr yâ Hû



Küntü kenz’in sırrı Hû’dur,sırrı âyân eyleyen
Nûr-i vahdet remzi Hû’dur,nûr-i ekvân eyleyen

Feyz-i akdes’den erişmiştir cihân gûşuna Hû
Ol sadâdan buldu imkân,cümle imkân eyleyen

Lâ-taayyün’den taayyün,gayb-ı mutlak’dan nüzul
Hû dürur ancak efendim mevc-i ummân eyleyen

Hep havâ toprak su âteş Hû yüzünden buldu can
Çar anâsır terkibinden bir bedestân eyleyen

Her nefes Hû söyletir Hak cümle mevcûdâta,bak
Her ne var âla ve esfel Hû’da iskân eyleyen

Can verip bir parça balçık sûretinden Âdem’e
Nutfeden bir nefha Hû nefhedip insân eyleyen

“Beyne mâ ve’t-tîn” iken Âdem,Muhammed nûrunu
Enbiyâ’nın silkine resûl-i zî-şân eyleyen

Nuh Necîyullâh sefînesin kılıp halk’a necât
Hû’yu inkâr eylemiş münkîri,tûfân eyleyen

Yakmamıştır Hû diyen dillerde dûzâh âteşin
Nârı,İbrâhim vücûdundan gülistân eyleyen

Buldu İsmâil misâli kim uzatmış boynunu
Seyf-i Hû sıdkıyyetinde cânı kurbân eyleyen

Cümle mevcûdâta rahmet olmağın bir Hû ile
Şol Habîb-i Kibriyâsın Nefh-i Rahmân eyleyen

Zikr-i Hû’dandır Aliyyü’l Murtazâ’nın gördüğü
Ayn-ı Haktır lutfedip “el ân kemâ kân” eyleyen

Hû tecellî etse bir kez kalb-i insân nûr olur
Nûr-ı Haktır Hû çerâğından nümâyan eyleyen

“Lâ”yı ıskat eyleyenler buldular sırr-ı ezel
Buldu “İllâ-Hû” sadâsın dilde mihmân eyleyen

Lâ demem illâ demem,Hû söyletir illâ beni
Mürşidin nutkunda Hû’dur Hakka bürhân eyleyen

Hû deyip Yâ Hû deyip pervâne olmuş şem’ine
Onsekizbin âlemin devrinde devrân eyleyen

Tûr-i dil’den “Len Terânî” perdesin ref’ eyleyip
Âşikâr kılmakta her dem Hakkı seyrân eyleyen

Hû görür her gördüğünden perde kalmaz âşığa
Hû temâşâsında binbir türlü ihsân eyleyen

Şeş cihetten gösterir Hak vech-i şânın Hû ile
Kör ne görsün,bî-basardır,gördüğün zanneyleyen

Gerçi söylerler lügattan “Hû zamirdir”,zâhidâ
Âşikârdır ol zamirden emre fermân eyleyen

Sanma Hakkın özge isminden değildir ism-i Hû
Aç gözün,gör Hû imiş her yerde cevlân eyleyen

Söylemez Erbâb-ı Haktan ders alan,”Hû yok!” deyû
Cehl-i mik’abdır sözünden Hakka bühtân eyleyen

Gizlidir “Ha”sında Allâh isminin ey müddeî
Ehl-i irfândır bu sırdan Hû’yu iz’an eyleyen

Şimdi fehm et,dinleyip kâmil sözünden,al haber
Kâmil’in,Hû’dur,dilinden dürr-i efşân eyleyen

“Men aref” dersin okuyup nefs-i mülhimme’ye gel
Ordadır Hû dinleyip derdinde dermân eyleyen

Kalma kesret içre,tenhâ ol,ayak bas vahdete
Vahdetin esrârı Hû’dur,cânı hayrân eyleyen

Geç bu varlık âleminden,gel fenâ iklîmine
Bir nefes Hû’dur cihân mülkünde sultân eyleyen

Şeyh Murâdî dîdesinden gördü Mahvî şüphesiz
Şol semâvât û zemîni Hû’dur elvân eyleyen.


Destûr yâ Hazerât-ı Ehl-i Beyt-i Mustafâ.




Bil ki ey cân,Hakk'a bürhân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır
Her dü âlemde nur-efşân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Tefrik etme birbirinden ahbâb-ı Şâh-ı Rüsûl'ü
Onların delîli kur'ân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Ümmühâtü'l-mü'minîndir cümle Ezvâc-ı tâhirât
Her biri Resûl'e cânân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Cihâr-yâr-ı güzîn için kem söz etme,eyle edeb
Ebûbekir,Ömer,Osman Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Hamse-i Âl-i Abâdır ser-firâzı ehl-i beyt'in
Ol Ali kim Şâh-ı merdân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

"Fâtıma minnî" buyurdu hiç şüphesiz Fahr-i Âlem
Zehrâ Betül nûr-i ekvân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Bil Hasan el-Müctebâdır gonca-i bâğ-ı nübüvvet
Cennette seyyid-i şeb'ân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Melce'-i ümmetir her an Şâh Hüseyn-i âlem-penâh
Ekrem-i şâh-ı şehîdân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Kim "meveddete fi'l-kurbâ" sırrı Server-i Nebînin
Evlâdı esbâtı cem'ân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Gel ey münkir inkârı ko,cümlesine eyle ta'zîm
Râh-ı hakîkate kervân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Her birisin cân u dilden sevmesi farzdır ihvânım
Sâki-i kevser-i îmân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Şeyh Murâdî'den alıp bu nutku tanzîm eden âciz
Mahvî bir kemter-i kurbân Ehl-i Beyt-i Mustafâdır

Destûr





Bende oldum bir velî'ye,sıfatı nûr,adı nûr
Bir tecellî eyleyüp kıldı gönül kûşâdı,nûr

Zannederdim âlem içre mürşid-i hâss kalmadı
Hüsn-i tavrından mücellâ eyledi irşâdı nûr

Sidre vü arş üzre kâim nûr-i pâk-i âyesi
Bir gönül mi'mârıdır kim oldu cân âbâdı nûr

Benliğimden kurtarub meftûnu etti zâtına
Benden özge ben çıkarmakmış bedî'-îcâdı nûr

Sundu aşkın mey'ini bir hoş-kelâmdan bî-kadeh
Bir şarab ki rengi mâlevn,misk-i reyhân,tadı nûr

Vurdu saykal beyt-i kalbim pâk u tathîr eyledi
Kıldı mir'ât hüsn-i vechinden açup fuâdı nûr

Şems ü bedrin pertevinden kim münevverdir o şâh
Bildi Mahvî ayn-ı haktır tevhidle Murâdî=Nûr.


Hû-gelir




“Dinle ney’den” , her nefeste bir sadâ-yı Hû gelir
Her nefeste emr-i kün’den ibtidâ-yı Hû gelir

Neyzenin âteş kesilir verdiği ner nefesi
Tam dokuz boğum geçip Hakk’tan nidâ-yı Hû gelir

Derd-i firkatten ezel inler de söyler dâimâ
“Sâz-ı âhım dinleyin” bir nev-edâ-yı Hû gelir

Bildiğin sazdır,hakîkat gözlüğünden gel de bak
Nây-ı Hakkın nefhasından hüveydâ-yı Hû gelir

Remz olunmuştur ezelden kâmilin kaddine nây
Kadd-i dîdardan efendim,muktedâ-yı Hû gelir

Bil ki kâmil sohbetidir üflenen her nây sesi
Her cihetten gûş-u kalbe iktidâ-yı Hû gelir

Mürde-diller iktidâ eylerse ancak gönlüne
Çeşm-i mürşid’den nihâyetsiz cedâ-yı Hû gelir

Derde dükkân olmayan bilmez bu derdin kıymetin
Derdimende mürşidinden,istidâ-yı Hû gelir

Hû bidâyettir , nihâyettir bu ilmin künhüne
Müntehâ Hû olmağa hep mübtedâ-yı Hû gelir

Mâsivâ elbisesinden soyunan üryanlara
Lutf-i settar’dan müzeyyen bir ridâ-yı Hû gelir

Andelîb olmaz mı Hû gülzârına şeydâ olan
Berg-i gülden leb’ine dâim gıdâ-yı Hû gelir

Sâil olmuş Şeyh Murâdî’nin yolun gözler hemen
Kârıdır,Mahvî’ye âkıbet gedâ-yı Hû gelir.

el-amân




Gönül,derd-i firâkınla mükedder yâ Resûlallah
Cemâline gece-gündüz muhasser yâ Resûlallah

Temennî kılsa vuslat-ı cemâlin,çok mudur? Zîrâ;
Görür sâil rüyasında mücevher yâ Resûlallah.

Tükenmez hiç tasavvurum vaslına,çünkü hayalde,
Olur ancak gedâ vü şâh beraber yâ Resûlallah.

Erişmez gerçi mikdâr-ı hayâlim hüsn-i vechine,
Bu yüzden vech-i pâkini sen göster yâ Resûlallah.

Yanıp kül olmamak mümkün müdür hasret çekerken hiç?
Yanıp kavruldu hicrinden bu kemter yâ Resûlallah.

Yetirdin parmağından cümle ashabın içip kandı,
Bu mücrîmin de bir damla su ister yâ Resûlallah.

Olursam tâ ebed hicrin ile yanmak kârım olsun,
Yanan gönlüme itfâdır o kevser yâ Resûlallah.

Edersen lutf-i ihsânınla bir lahza arz-ı dîdâr,
Kulun Mahvî'ye bu devlet de yeter yâ Resûlallah.

Kasîde-i Hz.Hasan




Gonce-i bâğ-ı nübüvettir Hasan Hulk-i Rızâ
Mazhar-ı sırr-ı velâyettir Hasan Hulk-i Rızâ

Aynı cedd-i pâkidir ol hilm-i ahsen fıtratı
Tavr u tarzı hilm u şefkattir Hasan Hulk-i Rızâ

Vâris-i Haydâr-ı Kerrâr , sâhib-i sırr-ı Hüdâ
Sıdk-ı mihrâb-ı imâmettir Hasan Hulk-i Rızâ

Hazret-i Zehrâ'nın ol yektâ ciğer-sûz pâresi
Nûr-ı envâr-ı mürüvettir Hasan Hulk-i Rızâ

Pehlivân-ı Hakk-nümâdır,meddâhı Şâh-ı Rüsûl
Nahl-i bağçe-i risâlettir Hasan Hulk-i Rızâ

Pûş edermiş leb'ini Şâh-ı Risâlet dâimâ
Lafz-ı Hakk'a leb'-i ülfettir Hasan Hulk-i Rızâ

Her kelâmından bulur erbâb-ı dil bin marifet
Menba'-ı feyz-i hidâyettir Hasan Hulk-i Rızâ

Zehr içirsin femm-i pâkinden revâ mı,zâlimîn
Mazlum-ı mekr u ihânettir Hasan Hulk-i Rızâ

Ser-fedâ-yı hânedân-ı ehl-i beyt'in mihveri
Seyyid-i şeb'ân-ı cennettir Hasan Hulk-i Rızâ

Rûz-i mahşer havz-ı kevser emrine âmâdedir
Sâhib-i sırr-ı sikâyettir Hasan Hulk-i Rızâ

Baş koyup dergâh-ı lütfundan umar Mahvî necât
Melce'-i bâb-ı şefâattir Hasan Hulk-i Rızâ

Kasîde-i Hz.Fâtıma




Nûr-i ayneyn-i Resûl-i Kibriyâdır Fâtıma,
Nüsha-i kübrâ-i pâk-i Mustafâdır Fâtıma.

Sıbt-ı peygamber olan gül goncalar vâlidesi,
Zevce-i Hayder Aliyyü’l Mürtezâdır Fâtıma.

Hânedân-ı Ehl-i Beyt’in mebde’i , dürrdânesi,
Serfirâz-ı Hamse-i Âl-i Abâdır Fâtıma.

Öyle bir mir’ât-ı envârdır ki  "Zehrâ" nâmıdır,
Şûle-i Nûr-i Muhammed’den ziyâdır Fâtıma.

Hem Habîb-i Kibriyâ’nın “Kâbe Kavseyn” mazharı,
“Sırr-ı ev-ednâ” rumuz-ı âşinâdır Fâtıma.

Koklamış gül vechini ol Fahr-i Kevneyn dâimâ,
Ravza-i cennet gülünden râyihâdır Fâtıma.

Var mıdır bir misli âlem içre ol mehpeykerin,
Aynı Meryemdir,Betül,Hayrunnisâdır Fâtıma.

Sûre-i Kevser’de kılmıştır Hüdâ lutfun ayân,
Tâ ezelden Hak katında müctebâdır Fâtıma.

Bâğ-ı cennettir firâş olmuş mübârek pâyine,
Havz-ı Kevser tâlibine rehnümâdır Fâtıma.

Bir Murâdîdir , şefâattir murâdı Mahvî’nin,
Kim Muhibb-i Ehl-i beyt’e mültecâdır Fâtıma.